Sanırım 2005 yılıydı. Bir dini bayram öncesi tebrik kartı almıştım. Savunma Sanayii Müsteşar Yardımcısı Dr. Faruk Özlü bayramımızı kutluyor, insanlık için huzur ve saadet diliyordu.

 İçimden “Düzce'nin Çilimli ilçesinde büyümüş bir genç, Türkiye Cumhuriyeti'nin bürokrasi basamaklarını çıkıyor, devleti ve milleti adına özel bilgiler ile donatılıyor” diye düşünmüştüm. 

Gün geldi, AK Parti Genel Başkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan'ın talebi, Düzce halkının teveccühü ile Düzce milletvekili oldu. Birikimi ve başarısı sayesinde, Başbakan Sayın Binali Yıldırım'ın teklifi ile, Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı koltuğuna oturdu.

Olgun başak gibi mütevazi, rüzgarda savrulan gül yaprağı kadar naif bir kişiliğe sahip Sayın Özlü, yanlışa boyun eğmeyecek kadar yürekli, ne yaptığını bilecek kadar da birikimli bir siyasetçidir.

Dünyalık bir beklentisi olmayan Sayın Özlü, milletvekili emeklisi olup, belediye başkanı olarak da maaş almaktadır. Ayrıca, eşi Prof. Dr. Onur Özlü Hanımefendi de Anesteziyoloji ve Reanimasyon Uzmanı olarak gelir elde etmektedir.  

Bu imkanlara sahip bir kişinin, dünyayı gezip keyif yapmak yerine, doğduğu coğrafyaya, kendisini yetiştiren devletine, ülkesinin gelişmesi için vergi ödeyen halkına hizmet etmeyi tercih etmesi takdire şayandır. Allah ondan razı olsun. Yaptığı hizmetler, Düzce tarihine iz bırakacak, adını ilelebet yaşatacaktır.

BU GÖRÜŞLERİMİ NEDEN YAZDIM?

Beni tanıyanlar, hayatım boyunca hiç kimseye yalakalık yapmadığımı bilirler. Kaldı ki, Sayın Başkan’ın böyle bir şeye ihtiyacı da olmaz.

Ancak....

46 yıldır aktif siyasetin içinde olan bir kardeşiniz olarak, Düzce'de 7, Akçakoca'da 10 belediye başkanı tanıdım. Akçakoca'nın en başarılı belediye başkanı Sayın Nazmi Çiloğlu, basın olmadığı için, yaptıkları yazılıp çizilerek halka anlatılamadığı için, menfaat beklentisi olanların fitne merkezlerinde yaptıkları dedikodu ile seçim kaybetti. Akçakoca'da o gün hedeflerine ulaşanlar, bu gün kına yakıyorlar.

Düzce adına en başarılı başkanlardan biri olan Dr. Faruk Özlü, basın çok olduğu için, menfaat beklentisi içinde yazılan, yalan dolan, fitne fesat ile seçim kaybederse kim kazanır hepimiz görürüz.

Demem o ki;

“Basının yokluğu bir dert, varlığı ayrı bir dert…!”

Düzce İl Genel Meclisi üyesiydim. Sabah yapılan törene geç kalmamak için, kalkar kalkmaz giyinip, hiç bir şey yemeden koşmuştum.  Kaymakam törene gecikince, ayakta beklerken açlıktan şekerim düştü ve bayıldım. Ertesi gün basında bir manşet:

"Azrail İbrahim Bilgin'i törende uyardı."

Haşa adam Allah olmuş, Azrail göndermiş…!

Bir basın mensubu olarak, haber değeri olan herşeyi olduğu gibi yayınlamanın basın ahlakı gereği olduğuna inandığım kadar, haber değeri olanları ayıklayarak, algı yapmanın, manipüle etmenin, yanıltmanın da topluma yapılmış en büyük ahlaksızlık olduğuna inanırım.

Düzce halkına akıl verecek halim yok. Ancak Faruk Özlü'ye sahip çıkamazsak, 12 Eylül ürünü siyasi partiler kanunu uygulamaları sonucu dürüst, liyakatlı, çalışkan insanların yer bulmakta zorlandığı bir dönemde, oturur kına satarız.

Adım gibi biliyorum ki; bu yazıdan sonra Düzce'nin menfaat şebekeleri şahsım ile ilgili algıya da başlayacaktır.

Olsun....

Bin tane İbrahim Bilgin, bir doğruya feda olsun. Çünkü tarih göstermiştir ki. Doğru her zaman kazanmıştır.

"Allah bize yeter, O ne güzel vekîldir!”

(Âl-i İmrân Suresi 173)

Tabi ki bir de bu ayetten rahatsız olanlar olacak. Dini siyasete alet etmek, falan filan...

Onlara da bir çift sözüm var.

Benim dinim hiç bir şeye alet olmaz. Ben Müslümanım. Herşeyi dinime alet ederim.  

Kalın sağlıcakla…