WhatsApp Hattı
WhatsApp Haber İhbar Hattı

05322741316

İlhami HAN

İlhami HAN
İlhami HAN
Tüm Yazıları
ASALET
14.05.2021
1425

Bu yazımda size çalışma hayatımdan birkaç anekdotu anlatmak istiyorum.

Öncelikle gerek aldığım terbiye gerek amirlerimden öğrendiğim ve karakter oluşumuma etki etmiş, kesinlikle kendimin uyduğu ve çalışma arkadaşlarıma da öğretmeye çalıştığım tavsiye ettiğim bazı insan ilişkilerinden bahsedeceğim.

Toplum olarak genelde çekingen bir yapıya sahip olduğumuz su götürmez bir gerçektir. Buna birde okuma yazma oranının düşüklüğü de eklenince çekingenlik hallerimiz üst seviyelerde seyrettiğini hepimiz gözlemişizdir.

Orta düzeyde yönetici konumunda görev yaptığım 1990 lı yıllardan bahsedeceğim.

Kendi çevremi baz alarak gözlemlerimde gördüm ki özellikle orta yaşı geçmiş insanlar  kamu kurumlarında her hangi bir iş için gittiklerinde çoğunlukla çekingen bir tavır içinde olduklarını alenen yansıtır. Muhtemelen kimseyi rahatsız etmemek, meşgul etmemek adına bir şey sormayı da tercih etmeyerek kurum içinde aradıkları şeyi, yeri bulmak için dolanır dururlardı. Ben bu durumu fark ettiğim andan itibaren hemen yerimden fırlayarak yanlarına gider ‘’ hoşgeldiniz’’ ‘’ nereyi aramıştınız’’ ‘’ ben size yardımcı olayım ‘’ diyerek birazda olsa rahatlamalarını sağlardım ve yardımcı olurdum. Onlarda bu durumdan ilgiden memnun olur işlerini halledip mutlu şekilde ayrılırdı kurumdan. Bende bu anları takip eden arkadaşlarıma bazen tavsiye niteliğinde ‘’ bakın arkadaşlar ilerde bir gün buraya yada benzer bir kuruma sizin anneniz babanız dedeniz amcanız komşunuz gelebilir’’. Zaten davranışlarından tahmin edebileceğiniz insan gördüğünüzde lütfen yerinizden kalkıp benim yaptığım gibi onlarla ilgilenin’’ telkinininde bulunurdum. Yazımı okuyan çalışma arkadaşlarımın da bu durumu teyit edeceklerine inancım tam. Yıllarca bu prensipler doğrultusunda çalıştık. Başarılıda olduk. O vatandaş veya mükelleflerimizden hayr  duaları aldığımız kadar memnuniyet içinde kurumdan ayrıldıklarını net görüyorduk. Olması gereken de buydu ve biz yapıyorduk. Tabi yıllar sonra aynı durumları bizlerde yaşayabileceğimiz gibi bir durumda söz konusu ki adeta ‘’ ne ekersen onu biçersin’’ atasözümüz gibi bir döngü de denilebilir.

Karakter yapısı insanın kendisini yetiştirmesiyle de olgunlaşan bir sistem diyebilirim. Mesala ben: çalışma hayatım boyunca

--kimseyle elim cebimde konuşmamaya özen gösterdim.

-- mükelleflerimiz dahil misafirlerimi oturduğum yerden ( çalışma masamda oturarak) karşılamadım. Oturarak konuşmamız gerektiğinde de masamın önüne geçerek direkt karşısında oturarak diyaloğu sürdürmeye gayret ettim. Bur da amaç karşımdakine duyduğum saygı verdiğim değerin göstergesiydi.

-- Kendi evimde dahi istirahat ettiğim bir an da olsa(yani uzanmış)odama kim girerse girsin derhal doğrulup kalktım gireni ayakta karşıladım. Bu tavrımı herkese uyguladığım gibi hane halkına da aynı şekilde davranarak gösterirdim. Hatta kızım ‘’ ya baba ben senin kızınım kalkmana gerek yok’’ dediği anlarda olmuştu. Ben de bazı şeylerin öğüt vererek değil de bizzat yaşayarak, yaşatarak öğrenebileceği, öğretebileceği tavrımdan hiç ödün vermedim. Bugün düşünüyorum da doğru davranmışım diyorum. Ve hala aynı tavır  içindeyim.

Konunun özüne dönecek olursak Asalet ve saygı içinde

AFER  TÜTÜNCÜOĞLU  beyefendiden bahsetmemek  vefasızlık olur. Kendisini rahmet minnet saygı ve dua ile yad ediyorum. 1955-1960 yılları arasın da  Düzce Belediye başkanlığı da yapmış beraber çalışma imkanı bulamadığım ama mahalle komşuluğu yaparak ve büyüklerimden öğrendiklerimle hakkında kanaat sahibi olabildiğim tonton, zarif, naif, olgun, insan hak ve hürriyetlerine saygılı, beyefendi bir insandı rahmetli Afer amca. Görevim tahsilat şefiydi. Belediyenin her türlü alacaklarını takip eden bir birimin sorumlusuydum. Bir yaz günü olduğunu hatırlıyorum. Su faturaları veznelere yatırılıyor. Niyedir bilmiyorum  bir yoğunluk var. Herkes sıraya girmiş veznelere  para yatırıyor.Masamda çalışıyorum. Kafamı kaldırdım baktım sıraya girenler arasında Afer bey var. Hemen yerimden fırladım yanına gidip ‘’ Başkanım lütfen buyurun benim masama geçelim ben size bir kahve ikram ederken işinizide hallederiz’’ teklifime tatlı sert üslubuyla ‘’ hayır teşekkür ederim sırada kalacam paramı ödeyince uğramaya çalışırım’’ dedi sıradan çıkmadı ve faturasını ödeyip ‘’ hadi size kolay gelsin ben sizi meşgul etmiyeyim’’ diyerek gitti. Ben saygım gereği çıkışa kadar kendisine eşlik ettim tabiî ki de. Bana ‘’tekrar teşekkür ederim evladım’’ diye el sallayarak gitmişti. Düşünüyorum da bu gün ile kıyaslama yapamıyorum bile. İşte asalet saygı bu diyorum. Anlayana.

Şimdi de özel bir şirkette mesai arkadaşlığı yaptığım çok sevdiğim bir arkadaşım vesilesiyle tanıma fırsatı bulduğum oda ebediyete intikal etmiş

MUSTAFA SAK beyefendi ile yaşadığım bir anektodu anlatacağım. Mustafa amca bir dönemde Düzce Meslek Yüksek Okulu(uzunmustafa mahallesinde) müdürlüğü de yapmış bilgili, donanımlı, ihlaslı orta yaşlarını biraz geçmiş beyefendi bir insandı.

Hiçbir soru işaretine mahal bırakmayacak, şartları net bir şekilde kanun ve yönetmelikle belirlenmiş bazı kamu yerlerinin kiralanması kararı alınmış ve halka duyurulmuştu. Şartlar belliydi. Taksit ödenekleri seçenekleriyle halka arzedilmişti.  Bahse konu ettiğim eski mesai arkadaşım konuyla ilgili benden bilgi aldı. İlgileneceklerini babam seninle görüşmeye gelecek dedi. Bende buyursun gelsin dedim. Yine masamda çalışıyorum.(masam kapıya yakın sayılabilecek bir konumda) . konuşulanları duyabiliyorum. İsmim zikredildiğini beni sorduklarını duyunca kafamı kaldırıp baktım. Mustafa amca beni arıyor.Hemen yerimden fırladım elini öptüm masama doğru yol göstererek davet ettim.. Tesadüfki yine mevsim yaz. Hava sıcak. Belli ki yorulmuş ve bunalmış. Önce bir su ikram ettim ardından ikimize çay söyledim masamın önünde karşılıklı iki sandalyede konuşmaya başladık.’’ Bak İlhami benim Fikret adında bir oğlum yurtdışında (İngiltere) çalışıyor. Bazı birikimlerini türkiyede gelir getirmesi için yatırım yapmak istiyor. Biz’’ bu dükkanlar dan alıp kira geliri alırız düşüncesiyle talepçi olmaya karar verdik’’ dedi. Bende ‘’olur Mustafa amca şartları yerine getirirseniz elbette olur’’ diye şartları anlattım. Ödeme planı ve sözleşmesini yaptık. Çay bitimi sonunda ‘’ oğlum ben seni meşgul etmeyeyim. Ben günü geldikçe gelir ödememi yaparım. İlgin için teşekkür ederim’’ diyerek gitti.  Onu da dış kapıya kadar yolcu ettim tabiî ki de.Yanlış hatırlamıyorsam her ay sanırım birbirine destek olmaları adına  hani halk arasında ‘’ ediyle-büdü’’ deriz ya o misal  eşiyle birlikte gelip taksitlerini yatırıp gittiler. Hem arkadaşımın babası olması hasebiyle hem karakter yapım gereği her seferinde özellikle ilgilenerek ağırlayıp memnun şekilde yolcu ettim. Bu durum böyle devam ediyordu. Neyse asıl yere geleyim : bir gün yine Mustafa amca eşiyle geldiler ben ayakta karşıladım önümde misafir ettim ikramda bulundum. İşlerini hallettim. Ama ortada garip bir durum vardı. Masamın üzerine bir paket bırakmışlardı. Her neyse işleri bitip kalkmaya yeltendiklerinde ben ‘’Mustafa amca paketinizi unuttunuz’’ dedim . oda ‘’ hayır unutmadık o senin’’ dedi. Şaşırmıştım. ‘’ aç bakalım beğenecekmisin ‘’ dedi.’’ Ya gerek yoktu Mustafa amca’’ dememin ardından ‘’ oğlum bu hediye. İçimizden geldi. ilgin alakan davranışındaki samimiyetten bizde annenle böyle bir karar aldık. Durumu firkete de anlatınca o İngiltere den almış pakette bu gün geldi zaten. Aç bakalım beğenecekmisin ‘’ dedi. Mahcubiyetimle açtım.Açtım ama ben şok . Çünkü daha içinde ne olduğu nu bilmediğim afili bir kutu.Ve tabi bilirsiniz kamu kurumunda iç içe çalışıldığı için  konuşmalarımıza da istemiyerek de olsa kulak misafiri olmuş diğer arkadaşlarımın takibindeyim. Kutuyu açtım. İçinde şahane bir erkek kol saati. Çalışma arkadaşlarımın ‘’ooooo’’  ‘’ wowww’’ seslerini duyuyordum. Gerçekten de çok güzel ve ucuz olmadığını belli eden bir saatti. Şaşkınlığım ve mahçubiyetimle ‘’ ben bunu kabul edemem Mustafa amca’’diyebildim. O da’’ evladım bizim içimizden geldi layık gördük.hem hediyeleşmek de sünnettir. Kabul etmemek gibi bir lüksün yok’’ diye son noktayı koydu ve gittiler.. Mesai arkadaşlarım beni takip ettiklerini görebiliyordum.Hatta aynı makam titr’ine sahip bir arkadaşım ‘’ hayırdır? Ne ayak? Bu’’ bakışı fırlatmıştı bile. İçimden ‘’ ya bilmeden bir avantajmı sağladım ben bunlara’’ diye geçirerek hemen Mustafa amcaya ait mükellef sözleşmesini açtım ödeme tablosunu gözden geçirdim. Her şey normal olması gerektiği gibiydi.( zaten kamu kurumlarında belgesiz kayıtsız makbuzsuz hiçbir işlem yapılmaz yapılamazdı)yani belgeli ve usulüne uygundu.Yani bilerek yada bilmeyerek bile bir kıyak durumu söz konusu değildi.Tamamen kendi tasarruflarına dayalı bir hediye takdimiydi. Elbette çok mutlu olmuştum ama bunu bir üst amirime teyid ettirmeliydim. Öyle de yaptım. Paketi alıp müdürüme gidip durumu yukarıda izah ettiğim şekilde anlattım. Müdürüm de bana ‘’ İlhami bey kayıtlar dediğin gibi usulüne uygunsa ki ben öyle olacağından eminim.Layık görmüş lütfedip hediye vermişler bu normaldir güle güle kullan’’ demiş beni rahatlatmıştı. Mutlu ve gururluydum. Kutusunu halen sakladığım saati bir iki yıl kullandıktan sonra gözü kaldığını düşündüğüm bir mesai arkadaşıma hediye etmiştim.( o hediye edişimdeki bakış açımda şuydu:sevdiğiniz şeyleri hediye ediniz sünnetini yerine getirmek.)

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Düzce Objektif Gazetesi (duzceobjektif.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yazarlar